GÜNDEM Haber Girişi : 10 Kasım 2022 23:30

Abdulkadir Hazman: ATATÜRK ve ARKEOLOJİ

Abdulkadir Hazman: ATATÜRK ve ARKEOLOJİ
Yazarımız Abdulkadir Hazman, 'Toprağın Mirası'na sahip çıkıyor. Hazman, KASIM - 2022 sayımızda, Atatürk'ün bu toprakların mirasına sahip çıkma gayretlerine ışık tutuyor... "Atatürk ve Arkeoloji", bu amaçla kurulan kurumları, lider hassasiyetini irdeliyor.

 

ATATÜRK VE ARKEOLOJİ

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün bu toprakların bizlere bıraktığı mirasa sahip çıkma hassasiyetini sanırım en iyi ifade eden Almanca yayınlanan, İstanbuler Mitteilungen, Festcrift Peter Neve 43, 1993’de yayınlanan makaledir.

 

 

 

‘’Bugün Türkiye'nin bir arkeoloji laboratuvarı haline gelmesi Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihe ve arkeolojiye derin ilgisi, verdiği değerin ve kurduğu temelin bir sonucudur.’’

 

 

 

Arkeoloji, insanların eski çağlarda oluşturduğu maddesel ürünleri incelemek suretiyle, geçmişimizi aydınlatmaya çalışan bilim dalı olduğuna göre; Atatürk gibi ileri görüşlü birinin bunun farkında olmasından daha doğal bir şey olmazdı.

 

 

 

ASAR-I ATİKA

 

 

 

Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde, Osman Hamdi Bey’in çabalarıyla Asar-ı Atika adı altında, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Türk İslam Eserleri Müzesi, İzmir’de Asar-ı Atika Müzesi ve bazı şehirlerde eski eserlerin korunduğu depolar vardı.

 

 

 

Fakat binlerce yıldır bu topraklarda yaşamış uygarlıkların bizlere bıraktıklarını korumak için tabi ki bunlar yeterli değildi. Atatürk bu eksikliği Cumhuriyeti kurmadan çok önce fark etmiş olmalı ki, İstanbul’da Resim ve Heykel Müzesi, Ankara’da Etnoğrafya Müzesi ve Anadolu Medeniyetleri Müzelerinin açılmalarını sağlamıştır.

 

 

 

Atatürk, müzeciliğin temel taşlarından biri olan Arkeoloji konusunda 21 Şubat 1931’de Konya’dan Başbakan İsmet İnönü’ye şu talimatı verir:

 

 

“Baş müvekkil (başbakan) İsmet Paşa Hazretlerine;

Son tetkik seyahatlerimde muhtelif yerlerdeki müzeleri ve eski sanat ve medeniyet eserlerini gözden geçirdim. İstanbul’dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya’da mevcut müzeleri gördüm.

Bunlarda, şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile muhafaza edilmektedir.

Ancak, memleketimizin hemen her tarafında, emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin, ileride, tarafımızdan meydana çıkarılarak, ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri; geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap bir hale gelmiş olan abidelerin muhafazaları için, müze müdürlüklerine ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına kati lüzum vardır. Bunun için Maarifçe, harice tahsile gönderilecek talebeden bir kısmının bu şubeye tahsisi muvafık olacağı fikrindeyim.

Konya’da, asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle, büyük bir harabi(harap) içinde bulunmalarına rağmen sekiz asır evvelki Türk Medeniyeti’nin mimari şaheserleri sayılacak kıymette bazı mebani (binalar) vardır.

Bunlar bilhassa Karatay Medresesi, Alâeddin Camii, Sahip Ata Medrese Camii ve Türbesi, Sırçalı Mescit ve İnce Minareli Camii derhal ve müstacelen (acilen) tamire muhtaç haldedirler.

Bu tamirin gecikmesi ve abidelerin kâmilen (tümünün) indirasını (yok olmalarına) mucip olacağından, evvela asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kâffesinin (tamamının) mütehassıs zevat (kişiler) nezaretiyle tamirinin temin buyurulmasını rica ederim.”

 

 

***

 

 

O, bir an önce devletin harekete geçip Anadolu toprakları altında yatan kültür hazinelerinin Türk arkeologları tarafından çıkarılması ve halk tarafından değerlerinin bilinerek korunmaları için çeşitli imkânlar hazırlamıştır.

 

 

Atatürk bu topraklarda yaşamış uygarlıkların bizlere bıraktığı mirası korumanın yolunun eğitim ve bilimden geçtiğini; 1931’de Türk Tarih Kurumu'nu, 1934’te Türk Arkeoloji Enstitüsü’nü, 1936’da Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji kürsüsünün kurulmasını sağlayarak göstermiştir.

 

 

Atatürk her alanda olduğu gibi Arkeoloji alanında da Dünya ile rekabet edecek bir yapının temellerini o zor şartlarda atmıştı.

 

 

Bize düşen onun arkasından ağlayıp dizlerimizi dövmek değil, onun gösterdiği yolda ilerleyip bu ülkenin değerlerine sahip çıkmaktır.

 

 

[email protected]