Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan, iki ayrı yasa ve mevzuatta karmaşa olduğunu belirterek; "Kentsel Dönüşümde iki başlılık bitmeli" dedi. Aslan, İzmir’de yeni bir deprem beklemeden, yetkilileri acil çözüm üretmeye davet etti.
37 yılda İzmir’de, 200 ayrı meslek gurubundan kooperatiflerle oluşturduğu öz kaynaklarıyla sıfırdan kurduğu 12 kentte 150 bin kişiye kaliteli barınma olanağı sağlayan ‘Kent Ustası’ Ege-Koop, son İzmir Depremi ardından, kentsel dönüşümün planlı-bilimsel yapılması, ayrıca kanun kaynaklı yetki karmaşasının çözülmesi hususunda acil çözüm çağrısı yaptı.
“Emsal artışı çözüm değil” diyen Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin ASLAN, kentsel dönüşümle ilgili iki kanun bulunduğunu; tek yetkinin belediyelere verilerek, TÜİK verilerine göre İzmir’de ilk etapta 313 bin adet binanın zaman geçirmeden dönüştürülmesinin hayati önem taşıdığını vurguladı.
Ege-Koop, İzmir’deki konut ihtiyacının gerek deprem ardından gerekse de kentin dışarıdan sürekli göç alan bir odak noktası olması nedeniyle günden güne arttığına vurgu yaparak, “Bilimsel, katılımcı ve yetki karmaşasından uzak güçlü ve acil kentsel dönüşüm" çağrısı yaptı.
Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin ASLAN, İzmir genelinde bina yaş ortalamasının 25 yıl ve üzerinde olduğunu, kaçak yapılaşmanın Sayıştay raporuna göre yüzde 60-65 olarak tespit edildiğinin görüldüğünün altını çizdi, şunları söyledi:
“2018’de uygulamaya konulan ‘İmar Affı’ ile Türkiye’de 10 milyon 79 bin vatandaş kaçak yapılarını yasallaştırdı. İzmir’de yaklaşık her iki konuttan biri imar kanununa aykırı kaçak konutlardan, riskli ve depreme dayanıksız yapılardan oluşuyor. İmar affında İzmir, 811 bin 452 konutla birinci sıradaki kent oldu. Geçtiğimiz yılki 30 Ekim Depremi de, İzmir’deki konut stoğunun ne kadar güçsüz olduğunu gösterdi. 30 saniyelik bir deprem, otuz saniye ile kalmıyor: Depremin sosyal hayatımıza etkisinin yıllarca süreceğini bugün görüyoruz.”
"YETKİ, BELEDİYEYE
DEVREDİLMELİ"
Kentsel dönüşüm ile ilgili 2 ayrı kanun bulunduğunu, bu durumun yetki sorunlarına neden olduğunu dile getiren ASLAN, şöyle konuştu:
“İzmir gibi nüfusu sürekli artan metropol kentlerde yaşayan halkın daha rahat, sağlıklı, modern çevrede yaşama arzusu şüphesiz 21.yüzyılda en doğal ve insan haklarının gereği bir istemdir. Sosyal devlet olmanın bir sonucu; yeşil ve sosyal donatı alanlarının mümkün olduğunca yaşayan halka yetecek şekilde planlanıp düzenlenmesi, kentin yeniden yapılanmasını gerekli kılmaktadır. Bu gereklilik tüm Türkiye’de olduğu gibi özellikle de dışarıdan göç alan, alt yapısı yeterli olmayan ve çarpık kentleşmenin acı sonuçlarını yaşayan bir metropol olan İzmir için çoktan zorunluluk halini almıştır" diyen ASLAN, şunları söyledi:
"5393 sayılı belediye kanununun kentsel dönüşüm ve gelişim alanı başlıklı 73.maddesi kapsamında da Kentsel Dönüşüm çalışmaları belediyeler tarafından yürütülmektedir. Ancak; bu konudaki karar, merkezi hükümetin onayıyla yapılabilmektedir. Diğer yasa, 6306 sayılı Kanun’dur ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na sorumluluk vermektedir. Bu karmaşanın kaldırılarak, yeni yasal düzenlemeyle yetki acilen belediyelere devredilmelidir.”
“EMSAL ARTIŞLARI ÇÖZÜM DEĞİL
HATTA HAKSIZLIK YARATIYOR”
Uygulamaya konulan bölgesel emsal artışlarının, sorunu çözmeyeceği gibi haksızlığa da neden olacağını savunan ASLAN, sağlıklı dönüşüm formülünü şöyle tarif etti:
“Deprem kuşağındaki İzmir’de, önümüzdeki 30 yılda yani 2050’ye kadar, nüfusun 8 milyona çıkacağı öngörüsüyle, kentsel dönüşüm yapılacak alanların, bölgelerin sosyokültürel ve sosyoekonomik yapısına göre alternatif modellerle üretilmesi kaçınılmazdır. Bütün risklerine karşın kentsel dönüşüm, mekansal ve sosyal gerekliliktir. Bu süreçte, fiziki mekan dönüşümünün yanı sıra halihazırdaki canlı dokunun, sosyal ve kültürel boyutları da dikkate alınmalıdır.
Dönüşüm, herkesin kendisine göre yorum yapıp uygulayacağı bir süreç değildir. Tecrübe, bilgi, birikim, uygulama dirayeti gerektiren çalışmada, belli bölgelerin; jeolojik, demografik, sismik, sosyolojik, ekonomik vb analizleri yapılarak; halkın taleplerine cevap verebilecek bir dönüşümün gerçekleştirilmesi şarttır. Vatandaşları yerlerinden etmek değil, uygun yerleşim olmayan bölgeleri kent dokusuna daha uygun, depreme dayanıklı yaşanabilir alanlar yaratarak, onların huzur içinde yaşamalarını sağlayacak kentler oluşturulmasını istemeliyiz.
Çağın tüm teknolojik olanakları kullanmalı, dönüşümün her evresinde toplumun tüm kesimlerini kucaklamalı, bilimsel temele dayalı projeler üretmeliyiz. Bunun için tabi ki sadece belediyelere yüklenmek doğru değil, ama mekan bazında, bölgenin sahibi ve yöneten kurumu olarak belediyelerin öncü rolü çok önemli.”